An Evaluation of Recent Press Law in the Light of the Views and Criticisms of the Press and Other Professional Organizations

Abstract: The new Press Law no. 5187 which aimed at regulating freedom of press and its employment was discussed and adopted in the general board of TGNA on 9th June,2004. In this article the new Press Law has been examined in line with the views and criticisms of press as well as non-press organisations.

Keywords: Press Law, Freedom of press, Press organizations, Turkey.

Basın ve Basın Dışı Kuruluşların Görüş ve Eleştirileri Işığında Yeni Basın Kanunu

Özet: Amacı basın özgürlüğünü ve bu özgürlüğün kullanımını düzenlemek olan 5187 sayılı yeni Basın Kanunu TBMM genel kurulunda görüşülüp, 9 Haziran 2004 tarihinde kabul edilmiştir. Bu makalede basın ve basın dışındaki örgüt ve kuruluşların görüş ve eleştirileri ışığında yeni Basın Kanunu irdelenmiştir.

Anahtar kelimeler: Basın Kanunu, Basın Özgürlüğü, Basın Kuruluşları, Türkiye.

Factors Affecting Job Satisfaction of Factory Workers

Abstract: The purpose of this study is to measure work satisfaction of workers employed at waste recycling factories in Kocaeli-Izmit center by Minnesota Satisfaction Scale and to examine the extent to which it is predicted with demographic variables including age, gender, marital status, level of education, total income, rank, working hours, managership, selection of job, suitability for work, commitment to work, night duties, managership and meeting of personal needs. The study was attended by 150 workers chosen with easy access sampling method in Izmit province in 2013, but data collection tools were returned by 67 workers. Democratic information gathering form and Minnesota job satisfaction scale was applied to the participants and frequency distribution and unilateral variance analysis was applied for analysing the data.
As a result of the conducted analysis, significant difference was not found (P > 0,05) as per the dimensions of age, gender, marital status, education level, total income, rank, working hours and managership of those in the sample but significant difference was found (P < 0,05) as per status, job selection, suitability for work, commitment to work, night duties, meeting personal needs. Accordingly, job satisfaction of those employees who choose their job not based on conditions but with their free will, who think that the job is suitable for them, those who think that they are committed o their job and those who have no night duties is found to be higher. In addition, the job satisfaction of personnel whose personal needs such as catering and clothing are met by the workplace is found to be higher compared to the otherwise. As regards statute variable, job satisfaction of workers employed at administrative works (X=3,14) is found to be lower than administrative and technical employees (X=3,99). According to the Dunnett’s C test, the job satisfaction of workers (X=3,39) and administrative staff X=3,14) is found to be lower than administrative and technical personnel (X=3,99 ).

Keywords: Job satisfaction, Workers, Factories.

Fabrika Çalışanlarının İş Memnuniyetini Etkileyen Etmenler

Özet: Bu çalışmanın amacı Kocaeli-İzmit merkez atık geri dönüşüm fabrikalarında çalışanların iş doyumunun Minesota Doyum Ölçeği ile ölçülerek yaş, cinsiyet, medeni durum, eğitim düzeyi, toplam gelir, kıdem, çalışma saati, yöneticilik, iş seçimi, işe uygunluk, işe bağlılık, gece nöbeti, yöneticilik ve kişisel ihtiyaçların karşılanmasını içeren demografik değişkenlerle ne kadar yordandığını incelemektir. Çalışmaya, İzmit ilinde 2013 yılında kolay ulaşılabilir örnekleme yöntemiyle seçilmiş 150 işçi katılmıştır, ancak veri toplama araçları 67 kişiden geri alınabilmiştir. Katılımcılara, Demokratik Bilgi Toplama Formu ve Minnesota İş Doyum Ölçeği uygulanmış, verilerin analizi için frekans dağılımı ve tek yönlü varyans analizi kullanılmıştır.
Yapılan analizler sonucunda, örnekleme girenlerin yaş, cinsiyet, medeni durum, eğitim düzeyi, toplam gelir, kıdem, çalışma saati ve yöneticilik boyutlarına ve bu boyutların genel ortalamasına göre anlamlı fark bulunamamış (P > 0,05) ancak statü, iş seçimi, iş uygunluğu, işe bağlılık, gece nöbeti, kişisel ihtiyaçların karşılanması boyutlarının genel ortalamasına göre anlamlı fark bulunmuştur (P < 0,05). Buna göre iş doyumu; işini koşullar gereği değil de kendi isteği ile seçenlerde, işinin kendisine uygun olduğunu, işine bağlı olduğunu düşünen ve gece nöbeti olmayan personelde daha yüksek bulunmuştur. Ayrıca yemek ve giyim gibi kişisel ihtiyaçları işyeri tarafından karşılanan personelin iş doyumu, karşılanmayanlara göre yüksektir. Statü değişkeninde ise, idari işlerde çalışan personelin (X=3,14) iş doyumları, idare ve teknik elemandan (X=3,99) daha düşük bulunmuştur. Yine yapılan Dunnett’s C testine göre işçiler (X=3,39) ile idari elemanların (X=3,14) iş doyumu, idari ve teknik personelden (X=3,99) daha düşük bulunmuştur.

Anahtar kelimeler: İş doyumu, İşçiler, Fabrikalar.

A Short Essay on Periodization of History of Republic

Abstract: History of the Turkish Republic expresses a period with considerably sharp transformations with its past which almost reaches one century. It is known that objective studies have been made on the axises on which these transformations took place at home and abroad; nevertheless, in the last analysis, it can be claimed that the occurrences in republican history are determined by subjective evaluations such as forward-backward, revolutionary-counter revolutionary etc. It can be said that most narrations as to what happened in the past suffer from this weakness albeit implicitly; within this framework, the thesis that history is more an ideology than a science should be contemplated. Even if it is accepted that history is science, it is hardly negligible that it is read from the pen of the mighty, for which reason it is the most Darwinist of all sciences. In this paper an attempt is made to provide and overview of republican history through its main lines; and additional reading is recommended. This is an attempt to sometimes see through an alternative perspective what happened in the last ninety five years.

Keywords: Republic, History, Periodization.

Cumhuriyet Tarihi Üzerine Kısa Bir Dönemlendirme Denemesi

Özet: Türkiye Cumhuriyeti tarihi, bir asra yaklaşan geçmişiyle oldukça keskin dönüşümlerin gözlendiği bir süreci ifade ediyor. Bu dönüşümlerin içeride ve dışarıdaki hangi değişimler ekseninde meydana geldiği konusunda, nesnel araştırmaların yapıldığı bilinmekle birlikte; son tahlilde, cumhuriyet tarihinde olan bitenleri ileri-geri; devrimci-karşı devrimci şeklindeki öznel değerlendirmelerin belirlediği de söylenebilir. Geçmişte, nelerin olup bittiğine dair çoğu anlatımın, örtülü de olsa bu zaafla malul olduğu söylenebilir; bu çerçevede, tarihin bilimden ziyade, ideoloji olduğuna ilişkin tezler üzerinde düşünmek gerekiyor. Tarihin bilim olduğu kabul edilse bile, güçlünün kaleminden okunduğu, bu nedenle bilimlerin en Darwinist’i olduğu tezi, ihmal edilebilir gibi gözükmüyor. Bu çalışmada, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ana hatları üzerinden kuşbakışı bir gözlem deneniyor; ek okumalar öneriliyor. Son doksan beş yılda nelerin olup, nelerin bittiğine ilişkin kimi zaman alternatif bir perspektiften bakılmaya çalışılıyor.

Anahtar kelimeler: Cumhuriyet, Tarih, Dönemlendirme.

Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi

Birleşmiş 1 Mart 1980 tarihinde imzaya açılan ve 3 Eylül 1981 tarihinde yürürlüğe giren “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi TBMM tarafından 11.06.1985 tarih ve 3232 sayılı Kanunla uygun bulunmuş, Bakanlar Kurulunca 24.07.1985 tarihinde 85/9722 sayılı kararla onaylanmış ve 14 Ekim 1985 tarih ve 18898 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

Başlangıç
Bu Sözleşmeye Taraf Devletler,
Birleşmiş Milletler Şartı’nın temel insan haklarına, insanlık onuru ve insanın değeri ile erkeklerin ve kadınların haklar bakımından eşitliğine olan inancını yeniden teyit ettiğini kaydederek,
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin ayrımcılığın kabul edilemezliği prensibini teyit ettiğini ve bütün insanların onurları ve hakları bakımından eşit ve özgür doğduklarını ve herkesin cinsiyete dayanan ayrım da dahil, bu Bildiri’de yer alan hiçbir ayrımcılığa tabi tutulmaksızın haklara ve özgürlüklere sahip olduklarını ilan etmiş olmasını kaydederek,
İnsan Haklarına dair Uluslararası Sözleşmelere Taraf olan Devletlerin, erkeklere ve kadınlara ekonomik, sosyal, kültürel, kişisel ve siyasal haklardan yararlanmaları konusunda eşit haklar sağlama yükümlülüğü altında bulunduğunu kaydederek,
Birleşmiş Milletler ve onun uzman kuruluşlarının gözetiminde meydana getirilen uluslararası Sözleşmelerin erkekler ve kadınlar arasında hak eşitliği sağlamaya çalıştığını dikkate alarak,
Birleşmiş Milletler ve onun uzman kuruluşları tarafından kabul edilen kararların, bildirilerin ve tavsiye kararlarının erkekler ve kadınlar arasında hak eşitliği sağlamaya çalıştığını kaydederek,
Ancak bu gibi çeşitli belgelere rağmen, kadınlara karşı ayrımcılığın yaygın bir şekilde devam etmesinden kaygı duyarak,
Kadınlara karşı ayrımcılığın hak eşitliği ve insanlık onuruna saygı prensiplerini ihlal etmesinin, kadınların erkeklerle eşit bir biçimde ülkenin siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamına katılmalarına bir engel oluşturduğunu, toplumun ve ailenin refah düzeyinin artmasına mani olduğunu ve ülkelerinin ve insanlığın hizmetinde bulunan kadınların yeteneklerini tam olarak geliştirmelerini daha da güçleştirdiğini akılda tutarak,
Yoksulluk içinde bulunan kadınların yiyecek, sağlık, eğitim, öğretim ve iş imkanları ile diğer ihtiyaçlarını karşılamada yeterli imkanı bulamamalarından kaygı duyarak,
Hakkaniyet ve adalet esaslarına dayanan yeni uluslararası ekonomik düzenin, erkekler ile kadınlar arasında eşitliğin sağlanmasına doğru önemli ölçüde katkıda bulunacağına inanarak,
Apartheid’in, her türlü ırkçılığın, ırkçı ayrımcılığının, koloniciliğin, yeni koloniciliğin, saldırganlığın, yabancı işgalinin, bir Devlet üzerinde egemenlik kurmanın ve iç işlerine karışmanın ortadan kaldırılmasının, erkeklerin ve kadınların haklardan tam olarak yararlanmaları için esas olduğunu vurgulayarak,
Uluslararası barış ve güvenliğin güçlendirilmesinin, uluslararası gerilimin giderilmesinin, sosyal ve ekonomik sistemleri ne olursa olsun bütün Devletler arasında karşılıklı işbirliği yapılmasının, genel ve tam bir silahsızlanmaya gidilmesinin, özellikle sıkı ve etkili bir uluslararası kontrol altında nükleer silahsızlanmanın, ülkeler arasında adalet, eşitlik ve karşılıklı menfaat prensiplerinin kabul edilmesinin ve yabancı ve koloni hakimiyeti ve yabancı işgali altındaki halkların self-determinasyon ve bağımsızlık haklarını tanımakla beraber ulusal egemenliğe ve ülke bütünlüğüne saygı göstermenin, toplumsal ilerlemeyi ve gelişmeyi sağlayıp bunun sonucu olarak erkekler ile kadınlar arasında tam bir eşitliğe ulaşılmasına katkıda bulunacağını teyit ederek,
Bir ülkenin bütünüyle gelişmesi, yeryüzündeki refahın artması ve özgürlüğün gerçekleşmesi için, her alanda kadınların erkeklerle aynı şartlar altında eşit bir biçimde katılmaları gerektiğinin farkında olarak,
Ailenin ve toplumun gelişmesine kadının büyük katkısının henüz tam olarak kabul edilmemiş olduğunu, anneliğin toplumsal bakımdan önemi ile her iki eşin aile içindeki ve çocuğun yetiştirilmesindeki rolünü akılda tutarak, ve kadının doğurganlıktaki rolünün ayrımcılık için bir temel sayılamayacağının ve fakat çocuğun yetiştirilmesinde kadın ve erkek ile toplumun bir bütün olarak sorumluluğu paylaşmalarını gerektirdiğinin farkında olarak,
Erkekler ile kadınlar arasında tam bir eşitliğin gerçekleşmesi için erkekler ile birlikte kadınların da toplum ve aile içindeki geleneksel rollerinin değişmesine ihtiyaç bulunduğundan,
Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesi Hakkındaki Bildiri’de yer verilen prensiplerin uygulanmasına ve bu amaçla her türlü ayrımcılığın ve görünümlerinin tasfiye edilmesi için gerekli her türlü tedbiri almaya karar vererek,
Aşağıdaki konularda anlaşmışlardır:

Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination against Women

Adopted and opened for signature, ratification and accession by General Assembly resolution 34/180 of 18 December 1979 entry into force 3 September 1981, in accordance with article 27/1.

Preamble
The States Parties to the present Convention,
Noting that the Charter of the United Nations reaffirms faith in fundamental human rights, in the dignity and worth of the human person and in the equal rights of men and women,
Noting that the Universal Declaration of Human Rights affirms the principle of the inadmissibility of discrimination and proclaims that all human beings are born free and equal in dignity and rights and that everyone is entitled to all the rights and freedoms set forth therein, without distinction of any kind, including distinction based on sex,
Noting that the States Parties to the International Covenants on Human Rights have the obligation to ensure the equal rights of men and women to enjoy all economic, social, cultural, civil and political rights,
Considering the international conventions concluded under the auspices of the United Nations and the specialized agencies promoting equality of rights of men and women,
Noting also the resolutions, declarations and recommendations adopted by the United Nations and the specialized agencies promoting equality of rights of men and women,
Concerned, however, that despite these various instruments extensive discrimination against women continues to exist,
Recalling that discrimination against women violates the principles of equality of rights and respect for human dignity, is an obstacle to the participation of women, on equal terms with men, in the political, social, economic and cultural life of their countries, hampers the growth of the prosperity of society and the family and makes more difficult the full development of the potentialities of women in the service of their countries and of humanity,
Concerned that in situations of poverty women have the least access to food, health, education, training and opportunities for employment and other needs,
Convinced that the establishment of the new international economic order based on equity and justice will contribute significantly towards the promotion of equality between men and women,
Emphasizing that the eradication of apartheid, all forms of racism, racial discrimination, colonialism, neo-colonialism, aggression, foreign occupation and domination and interference in the internal affairs of States is essential to the full enjoyment of the rights of men and women,
Affirming that the strengthening of international peace and security, the relaxation of international tension, mutual co-operation among all States irrespective of their social and economic systems, general and complete disarmament, in particular nuclear disarmament under strict and effective international control, the affirmation of the principles of justice, equality and mutual benefit in relations among countries and the realization of the right of peoples under alien and colonial domination and foreign occupation to self-determination and independence, as well as respect for national sovereignty and territorial integrity, will promote social progress and development and as a consequence will contribute to the attainment of full equality between men and women,
Convinced that the full and complete development of a country, the welfare of the world and the cause of peace require the maximum participation of women on equal terms with men in all fields,
Bearing in mind the great contribution of women to the welfare of the family and to the development of society, so far not fully recognized, the social significance of maternity and the role of both parents in the family and in the upbringing of children, and aware that the role of women in procreation should not be a basis for discrimination but that the upbringing of children requires a sharing of responsibility between men and women and society as a whole,
Aware that a change in the traditional role of men as well as the role of women in society and in the family is needed to achieve full equality between men and women,
Determined to implement the principles set forth in the Declaration on the Elimination of Discrimination against Women and, for that purpose, to adopt the measures required for the elimination of such discrimination in all its forms and manifestations,
Have agreed on the following:

“Absurd” as a Describer of a Reality Belonging to Existence and Its Expression in American Cinema

Abstract: One of the leading problems in human existence is whether living is a meaningful act or not. On one hand, the lack of a sound basis of the phenomena encountered in daily life and routine actions which are repeated every day, and on the other hand, the solid reality of death which confronts human existence with their temporary content, urges people to question their existence. The intersection of the effort of individual for finding a just ground for the world of existence with the negative answer of phenomena is the basis of the concept “nonsense” of Albert Camus. The concept of “nonsense” first emphasises the reasonless nature of the world, and the effort for seeking a meaning in compliance with reason in the world of nonsenses of man. This quest for meaning brings about the prosiness of all reality other than death; thus, describes a general condition of humanity. Therefore, since ancient ages, in all kinds of narrations so far, the concept of nonsense took its place as one of the basic motives. In this paper is centred on the opinions of such philosophers as Albert Camus and Friedrich Nietzsche in terms of the concept of “nonsense” and five movies chosen from American cinema with purposeful sampling method were subjected to qualitative analysis. Their means for overcoming the depression caused by meaningless and the final destiny caused by the conscious of nonsense have been examined by means of these movies.

Keywords: Absurd, Coincidence, Destiny, Albert Camus, Friedrich Nietzsche, American cinema.

Varoluşa Ait Bir Gerçekliğin Betimleyicisi Olarak “Saçma” ve Amerikan Sinemasında İfade Biçimleri

Özet: İnsan varoluşunun tüm dönemlerindeki başlıca sorunlardan biri yaşamanın anlamlı bir eylem olup olmadığıdır. Bir yandan, günlük yaşamda sürekli karşılaşılan olguların sağlam bir temelden yoksunluğu ve her gün yinelenen rutin eylemler, öte yandan ölümün, insan varlığını kendi geçici mahiyetiyle yüzleştiren katı gerçekliği, kişileri kendi varoluşlarına ilişkin sorgulamaya itmektedir. Bireyin, oluş dünyasına haklı bir gerekçe arama çabasının, olguların olumsuz yanıtıyla karşılaşması, Albert Camus’nün “saçma” kavramının temelini oluşturmaktadır. Saçma kavramı, öncelikle yeryüzünün nedensiz doğasını, insanın anlamsızlıklar evreninde usa uygun bir anlam arama çabasını vurgulamaktadır. Bu anlam arayışı, ölümün dışındaki her türlü gerçekliğin yavan bulunuşunu getirmekte, böylece genel bir insanlık durumu betimlemektedir. Dolayısıyla, eski çağlardan beri, ortaya çıkmış her türlü anlatıda, saçma kavramı, temel motiflerden biri olarak yer almaktadır. Bu çalışmada Albert Camus ve Friedrich Nietzsche gibi düşünürlerin, saçma bağlamındaki görüşleri merkeze alınarak, Amerikan sinemasına ait, amaca yönelik örneklem yöntemiyle seçilmiş, beş film örneği, niteliksel analize tabi tutulmuştur. Anlamsızlığın neden olduğu bunalımı aşma biçimleri ve saçmanın bilincinin yol açtığı nihai yazgı söz konusu filmler aracılığıyla irdelenmiştir.

Anahtar kelimeler: Saçma, Rastlantı, Yazgı, Albert Camus, Friedrich Nietzsche, Amerikan Sineması.

Parameter Estimation Based on Membership Function When an Independent Variable Has Pareto Distribution

Özet: If classical methods are being employed in simple and multiple linear regression analysis, estimation of parameters related to the model is based on some assumptions. If the data have any distribution other than normal distribution in estimation of unknown parameters of linear regression models, the analysis has to go beyond classical analysis. In such cases analysis methods based on fuzzy logic manifest themselves as alternative ways. In this paper, an algorithm has been proposed in order to be able to estimate the unknown parameters of multiple linear regression model in the case that any independent variable has a Pareto distribution and incompatible observations exist in data set and estimations obtained from this algorithm have been compared with estimations obtained from the methods existing in the literature.

Keywords: Parameter Estimation, Fuzzy Membership Function, Pareto Distribution.

Bağımsız Değişkenin Pareto Dağılımına Sahip Olması Durumunda Üyelik Fonksiyonunun Dayalı Parametre Tahmini

Abstract: Basit ve çoklu doğrusal regresyon çözümlemesinde klasik metotlardan yararlanılıyorsa, modele ilişkin parametrelerin tahmini bazı varsayımlara dayanır. Doğrusal regresyon modellerinin bilinmeyen parametrelerinin tahmininde verilerin normal dağılım dışında bir dağılıma sahip olması durumu tahmin sürecinde klasik çözümlemelerin dışına çıkılmasını gerektirir. Böyle durumlarda bulanık mantığa dayalı çözümleme yöntemleri alternatif yöntemler olarak kendini göstermektedir. Bu çalışmada, bağımsız değişkenlerden herhangi birinin Pareto dağılımına sahip olması ve veri setinde aykırı gözlemlerin mevcut olması durumunda, kurulacak çoklu doğrusal regresyon modelinin bilinmeyen parametrelerini tahmin etmek için bir algoritma önerilerek, algoritmadan elde edilen tahminler literatürde yer alan mevcut yöntemlerden elde edilen tahminler ile karşılaştırılmıştır.

Anahtar kelimeler: Parametre Tahmini, Bulanık Üyelik Fonksiyonu, Pareto Dağılımı.

The Role of Savings Deposit Insurance Fund in the Formation of New Media Order in Turkey

Özet: Significant changes have been witnessed in Turkey especially after 1990 in the fields of media and capital. After the transition to free markets which began in 1980s new actor took place in economy. Political and economic crisis which were experienced in the same period led to the bankruptcy of holdings consisting of banks and media companies. Saving Deposit Insurance Fund (TMSF) which was founded in order to protect the depositors of the bankrupt banks took over the companies of the said companies. Thus, in one way, critical media companies went under the control of the governing party. These companies which were managed by TMSF for a certain period were sold with private placement to the businessmen close to the governing party with tender which were not subject to public tenders act. The fact that these opposition media groups which used to air very back-breaking broadcasts against the government suddenly became very supportive of the government (after this process in the centre of which TMSF stood) created the perception that a “partisan media structure” was designed in favour of the government. It is sure that TMSF institutionally is not the only element for creating this result. As will be seen in the end of the paper, several government agencies and instruments played active role in obtaining this result. However, due to space limitations, this paper will deal with foundation and functions of TMSF, the relations between media and TMSF and some media companies of which ownership structure was changed in this process with the intervention of TMSF.

Keywords: TMSF, Media, Democracy, Media economy.

Türkiye’de Yeni Medya Düzeninin Oluşumunda Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun Rolü

Abstract: Türkiye’de özellikle 1990 sonrasında medya ve sermaye alanında önemli değişimler yaşandı. 1980’li yıllarda başlayan serbest piyasa ekonomisine geçiş sonrasında ekonomi alanında yeni aktörler yer aldı. Aynı dönemde yaşanan siyasi ve ekonomik krizler, bünyesinde banka ve medya şirketleri barındıran holdinglerin batması sonucunu doğurdu. Batan bankalardaki mevduat sahiplerini koruma amacı ile kurulan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), bahse konu holdinglerin şirketlerine el koydu. Böylece önemli medya şirketleri de bir yönü ile iktidar kontrolüne geçmiş oldu. Bir müddet TMSF tarafından yönetilen bu şirketler kamu ihale kanununa tabi olmayan ihalelerle iktidara yakın işadamlarına tahsisli olarak satıldı. Hükümete karşı oldukça yıpratıcı yayınlar yapabilen bu muhalif medya gruplarının (TMSF’nin odağında olduğu bu süreç sonrasında) bir anda hükümeti destekler konuma geçmesi, iktidar lehine ‘taraflı bir medya yapısı tasarımı’ algısı oluşturdu. Elbette TMSF kurumsal anlamda bu sonucun oluşmasındaki tek unsur değildir. Çalışmanın sonunda görüleceği üzere, birçok devlet kurumu ve enstrümanı bu sonucun ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Ancak burada konunun sınırlandırılması bakamından, TMSF’nin kuruluş ve işlevleri, medya TMSF ilişkisi ve bu süreçte TMSF marifetiyle sahiplik yapısı değiştirilen bazı medya şirketleri ele alınacaktır.

Anahtar kelimeler: TMSF, Medya, Demokrasi, Medya ekonomisi.

The Effects of Dominancy of Columnist on the Practice of Correspondent in Printed Media

Özet: In this paper the problem of hegemony of columnists in newspapers nationally circulated in Turkey is examined. In this regard the degeneracy caused by columnists, who have increased their power in time among newspaper people, in media organizations is discussed. The problems caused by hegemony of columnists within the profession of news reporting has also been evaluated within this framework. In this paper the weight of columnists in Turkish national press has been examined through the change in columns and news reports in the last 20 years. The research which was limited to Hürriyet, Sabah, Milliyet and Zaman newspapers which political newspapers published and distributed nationally on a daily basis display that columns still dominate newspapers. A comparative analysis of the columnist problem of Turkey with western journalism profession used the column numbers in such newspapers as Hürriyet, Sabah, Milliyet, Zaman and American USA Today and The Washington Post, and British The Daily Telegraph until 2015 using daily data. With this section the paper aims to display the difference between national daily newspapers and foreign newspapers in terms of their vision of columnists.

Keywords: Columnists, Columns, News Reporter, Newspaper, Journalism.

Yazılı Basında Köşe Yazarı Egemenliğinin Muhabirlik Pratiğine Etkileri

Abstract: Bu makalede, Türkiye’de ulusal yayın yapan gazetelerdeki köşe yazarı egemenliği sorunu ele alınmıştır. Bu kapsamda gazete çalışanları içinde, giderek daha fazla ağırlığını artıran köşe yazarlarının medya organizasyonlarında neden olduğu bozulmalar tartışılmıştır. Gazetecilik mesleği içinde köşe yazarlığı egemenliğinin muhabirlik üzerinde yol açtığı olumsuzluklar da bu çerçevede değerlendirilmiştir. Çalışmada Türkiye’de ulusal basındaki köşöşe yazarı ağırlığı; gazetelerdeki köşe yazısı ve haber sayılarında son 20 yıllık periyotta yaşanan değişim ele alınarak incelenmiştir. Türkiye çapında basımı ve dağıtımı yapılan günlük siyasi gazetelerden Hürriyet, Sabah, Milliyet ve Zaman gazeteleri ile sınırlı tutulan araştırma, köşe yazılarının gazetelerdeki ağırlığını sürdürdüğünü ortaya koymaktadır. Türkiye’deki köşe yazarlığı sorununun batı gazetecilik geleneği ile karşılaştırmalı analizinde ise; Hürriyet, Sabah, Milliyet, Zaman ile ABD’den USA Today ve The Washington Post, İngiltere’den The Daily Telegraph gazetelerindeki köşe yazısı sayıları 2015 yılına ait güncel veriler kullanılarak incelenmiştir. Çalışma bu bölümüyle köşe yazarlığına bakışta ulusal günlük gazeteler ile yabancı gazeteler arasındaki farklılıkları ortaya koymayı amaçlamaktadır.

Anahtar kelimeler: Köşe yazarlığı, Köşe yazısı, Muhabir, Gazete, Gazetecilik.

Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 14 Aralık 1950 tarih ve 429 (V) sayılı Kararıyla toplanan Konferansta kabul edilmiş, 28 Temmuz 1951 tarihinde Cenevre’de imzalanmış ve 43. maddeye uygun olarak 22 Nisan 1954 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye Sözleşmeyi 24 Ağustos 1951 tarihinde imzalamış ve 29 Ağustos 1961 tarihinde ihtirazi kayıtla onaylamıştır. 359 Sayılı Onay Kanunu 5 Eylül 1961 gün ve 10898 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Türkiye’nin ihtirazi kaydı şöyledir: “Bu sözleşmenin hiçbir hükmü, mülteciye Türkiye’de Türk uyruklu kimselerin haklarından fazlasını sağladığı şeklinde yorumlanamaz”.

Başlangıç
Yüksek İmzacı Taraflar,
Birleşmiş Milletler Antlaşması ve 1O Aralık 1948’de Genel Kurul’ca kabul olunan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin, insanların ana hürriyetlerden ve insan haklarından, fark gözetmeksizin faydalanmaları ilkesini teyit ettiğini dikkate alarak,
Birleşmiş Milletler’in, birçok defa, mültecilere karşı derin ilgisini ortaya koyduğunu ve mültecilerin temel hürriyetleri ile insan haklarını mümkün olduğu kadar kapsamlı bir şekilde kullanmalarını sağlamaya çaba gösterdiğini dikkate alarak,
Mültecilerin hukuki durumuna ilişkin daha önce imzalanan milletlerarası antlaşmaların tekrar gözden geçirilmesi ve bir araya getirilmesinin, bu antlaşmaların alanının ve bunların mülteciler için sağladığı himayenin yeni bir antlaşma yoluyla genişletilmesinin arzu edilir olduğunu dikkate alarak,
Sığınma hakkını tanımanın, bazı ülkelere son derece ağır yük yükleyebileceğini ve uluslararası kapsamı ile niteliği Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş bulunan bir sorunun, uluslararası iş birliği olmaksızın tatmin edici bir şekilde çözümlenemeyeceğini dikkate alarak,
Bütün Devletlerin, mülteci sorununun toplumsal ve insani yönlerini kabul ederek,
Bu sorunun devletler arasında bir gerginlik sebebi halini almasını önlemek için olanakları ölçüsünde ellerinden geleni yapmalarını arzuladığını ifade ederek,
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri’nin, mültecilerin korunmasını sağlayan uluslararası sözleşmelerin uygulanmasına nezaret etmekle görevli olduğunu kaydederek ve bu sorunu çözmek için alınan önlemlerin birbiri ile verimli uyumunun, Devletler ile Yüksek Komiser arasındaki iş birliğine bağlı olduğunu kabul ederek,
Aşağıdaki konularda anlaşmışlardır: