The Features of Silk Fiber Clothing Weavings Relating to Period Being a Symbolic Meaning Producer for the 16th Century Ottoman Period Film Narrative

Abstract: In this study, it has been examined which features have silk fiber clothing weaving as a symbolic narration means in the 16th Ottoman period film narrative. Examining symbolic features relating period that silk fiber weaving have will provide silk fiber weaving to be understood symbolic meaning creating level at character design at the period film narrative making proccess. It has been made critical literature assessment and visual text analysis. Silk fiber weaving used in the Ottoman period court life has a symbolic feature focusing on magnificence of sultan and court. Weavings used in costume designs of characters representing sultan and the other court members in the real court life for Ottoman period film narrative must have silk fiber or silk appearance valuable fabrics symbolizing social status of period. These create reality perception for character, space and events. Additionally, to be used silk fiber fabrics in clothing accessories and space weavings surrounding character will put forward value of weavings features of character costumes.

Keywords: Otttoman period film, Narrative, Symbolic meaning, Silk fiber clothing weaving, Character design, Costume.

16. Yüzyıl Osmanlı Dönemini Konu Alan Dönem Filmi Anlatısı için Bir Sembolik Anlam Taşıyıcısı Olan Döneme Özgü İpek Lifli Giysi Dokumalarının Özellikleri

Özet: Çalışmada, 16. yy. Osmanlı dönemi toplum yaşantısını konu alan dönem filmi anlatısında ipek lifli giysi dokumalarının bir simgesel anlatım aracı olarak hangi özellikleri taşıdığı irdelenecektir. Çalışmada, 16. yy. ipek lifli dokumaların döneme özgü öne çıkan sembolik özelliklerinin irdelenmesi, dönem filmleri anlatısının oluşturulması sürecinde ipek lifli dokumaların özellikle karakter tasarımındaki sembolik anlam yaratma düzeyinin anlaşılmasını olanaklı kılacaktır. Çalışmada eleştirel literatür değerlendirmesi ve görsel metin çözümlemesi yapılmıştır. 16. yy. Osmanlı dönemi saray yaşantısında kullanılan ipekli giysi dokumaları padişah ve sarayın ihtişamını vurgulayan sembolik bir özelliğe sahiptir. 16. yy. Osmanlı saray yaşantısını konu alan dönem filmleri anlatısında saray yaşantısında önemli rol oynayan öncelikle padişah ve sonra diğer şehzade, hanedan üyeleri, saraydaki üst düzey görevliler gibi saray mensuplarını temsil eden karakterlerin kostümlerinin tasarımında kullanılacak dokumaların, dönemin sosyal hiyerarşisindeki üst düzeydeki konumlarını sembolize edecek şekilde ipekten ya da ipek görünümüne sahip değerli kumaşlardan yapılmasının sağlanması gerekir. Bunlar, filmdeki karakterlere, mekana ve olaylara yönelik gerçeklik algısının oluşmasında önemli rol oynayacaktır. Ayrıca, giysi aksesuarlarındaki ve karakteri çevreleyen mekandaki dokumalarda ipek lifli kumaşların kullanımı karakter kostümlerinin dokuma özelliklerinin değerini öne çıkaracaktır.

Anahtar kelimeler: Osmanlı dönem filmi, anlatı, sembolik anlam, ipek lifli giysi dokuması, karakter tasarımı, kostüm.

Çocuk Haklarına Dair Sözleşme

Önsöz
Bu Sözleşmeye Taraf Devletler:
Birleşmiş Milletler Andlaşmasında ilan edilen ilkeler uyarınca insanlık ailesinin tüm üyelerinin, doğuştan varlıklarına özgü bulunan haysiyetle birlikte eşit ve devredilemez haklara sahip olmalarının tanınmasının, dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğu düşünülerek,
Birleşmiş Milletler halklarının, insanın temel haklarına ve bireyin, insan olarak taşıdığı haysiyet ve değere olan kesin inançlarını Birleşmiş Milletler Andlaşmasında bir kez daha doğrulamış olduklarını ve daha geniş bir özgürlük ortamında toplumsal ilerleme ve daha iyi bir yaşam düzeyi sağlama yolundaki kararlılıklarını hatırda tutarak,
Birleşmiş Milletlerin, İnsan Hakları Evrensel Bildirisinde ve Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmelerinde herkesin, bu metinlerde yer alan hak ve özgürlüklerden ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka görüş, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuştan veya başka durumdan kaynaklanan ayırımlar dahil, hiçbir ayırım gözetilmeksizin yararlanma hakkına sahip olduklarını benimsediklerini ve ilân ettiklerini kabul ederek,
Uluslararası İnsan Hakları Evrensel Bildirisinde, Birleşmiş Milletlerin, çocukların özel ilgi ve yardıma hakkı olduğunu ilân ettiğini anımsayarak,
Toplumun temel birimi olan ve tüm üyelerinin ve özellikle çocukların gelişmeleri ve esenlikleri için doğal ortamı oluşturan ailenin toplum içinde kendisinden beklenen sorumlulukları tam olarak yerine getirebilmesi için gerekli koruma ve yardımı görmesinin zorunluluğuna inanmış olarak,
Çocuğun kişiliğinin tam ve uyumlu olarak gelişebilmesi için mutluluk, sevgi ve anlayış havasının içindeki bir aile ortamında yetişmesinin gerekliliğini kabul ederek,
Çocuğun toplumda bireysel bir yaşantı sürdürebilmesi için her yönüyle hazırlanmasının ve Birleşmiş Milletler Andlaşmasında ilân edilen ülküler ve özellikle barış, değerbilirlik, hoşgörü, özgürlük, eşitlik ve dayanışma ruhuyla yetiştirilmesinin gerekliliğini göz önünde bulundurarak,
Çocuğa özel bir ilgi gösterme gerekliliğinin, 1924 tarihli, Cenevre Çocuk Hakları Bildirisinde ve 20 Kasım 1959 tarihinde Birleşmiş Milletler Teşkilâtı Genel Kurulunca kabul edilen Çocuk Hakları Bildirisinde belirtildiğini ve İnsan Hakları Evrensel Bildirisinde, Medenî ve Siyasî Haklar Uluslararası Sözleşmesinde (özellikle 23 ve 24. maddelerinde) ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmede (özellikle 10. maddesinde) ve çocukların esenliği ile ilgili uzman kuruluşların ve uluslararası örgütlerin kurucu ve ilgili belgelerinde tanındığını hatırda tutarak,
Çocuk Hakları Bildirisinde de belirtildiği gibi, “çocuğun gerek bedensel gerek zihinsel bakımdan tam erginliğe ulaşmamış olması nedeniyle doğum sonrasında olduğu kadar, doğum öncesinde de uygun yasal korumayı da içeren özel güvence ve koruma gereksiniminin bulunduğu”nu hatırda tutarak,
Ulusal ve Uluslararası düzeyde çocukları aile yanına yerleştirme ve evlât edinmeye de özel atıfta bulunan Çocuğun Korunması ve Esenliğine İlişkin Toplumsal ve Hukuksal İlkeler Bildirisi; Çocuk Mahkemelerinin Yönetimi Hakkında Birleşmiş Milletler Asgarî Standart Kuralları (Beijing Kuralları) ve Acil Durumlarda ve Silâhlı Çatışma Hâlinde Kadınların ve Çocukların Korunmasına İlişkin Bildirinin hükümlerini anımsayarak,
Dünyadaki ülkelerin tümünde çok güç koşullar altında yaşayan ve bu nedenle özel bir ilgiye gereksinimi olan çocukların bulunduğu bilinci içinde,
Çocuğun korunması ve uyumlu gelişmesi bakımından her halkın kendine özgü geleneklerinin ve kültürel değerlerinin taşıdığı önemi göz önünde tutarak,
Her ülkedeki, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki çocukların yaşama koşullarının iyileştirilmesi için uluslararası iş birliğinin taşıdığı önemin bilincinde olarak,
Aşağıdaki kurallar üzerinde anlaşmaya varmışlardır:

Convention on the Rights of the Child

Preamble
The States Parties to the present Convention,
Considering that, in accordance with the principles proclaimed in the Charter of the United Nations, recognition of the inherent dignity and of the equal and inalienable rights of all members of the human family is the foundation of freedom, justice and peace in the world,
Bearing in mind that the peoples of the United Nations have, in the Charter, reaffirmed their faith in fundamental human rights and in the dignity and worth of the human person, and have determined to promote social progress and better standards of life in larger freedom,
Recognizing that the United Nations has, in the Universal Declaration of Human Rights and in the International Covenants on Human Rights, proclaimed and agreed that everyone is entitled to all the rights and freedoms set forth therein, without distinction of any kind, such as race, colour, sex, language, religion, political or other opinion, national or social origin, property, birth or other status,
Recalling that, in the Universal Declaration of Human Rights, the United Nations has proclaimed that childhood is entitled to special care and assistance,
Convinced that the family, as the fundamental group of society and the natural environment for the growth and well-being of all its members and particularly children, should be afforded the necessary protection and assistance so that it can fully assume its responsibilities within the community,
Recognizing that the child, for the full and harmonious development of his or her personality, should grow up in a family environment, in an atmosphere of happiness, love and understanding,
Considering that the child should be fully prepared to live an individual life in society, and brought up in the spirit of the ideals proclaimed in the Charter of the United Nations, and in particular in the spirit of peace, dignity, tolerance, freedom, equality and solidarity,
Bearing in mind that the need to extend particular care to the child has been stated in the Geneva Declaration of the Rights of the Child of 1924 and in the Declaration of the Rights of the Child adopted by the General Assembly on 20 November 1959 and recognized in the Universal Declaration of Human Rights, in the International Covenant on Civil and Political Rights (in particular in articles 23 and 24), in the International Covenant on Economic, Social and Cultural Rights (in particular in article 10) and in the statutes and relevant instruments of specialized agencies and international organizations concerned with the welfare of children,
Bearing in mind that, as indicated in the Declaration of the Rights of the Child, “the child, by reason of his physical and mental immaturity, needs special safeguards and care, including appropriate legal protection, before as well as after birth”,
Recalling the provisions of the Declaration on Social and Legal Principles relating to the Protection and Welfare of Children, with Special Reference to Foster Placement and Adoption Nationally and Internationally; the United Nations Standard Minimum Rules for the Administration of Juvenile Justice (The Beijing Rules); and the Declaration on the Protection of Women and Children in Emergency and Armed Conflict, Recognizing that, in all countries in the world, there are children living in exceptionally difficult conditions, and that such children need special consideration,
Taking due account of the importance of the traditions and cultural values of each people for the protection and harmonious development of the child, Recognizing the importance of international co-operation for improving the living conditions of children in every country, in particular in the developing countries,
Have agreed as follows:

Dilemmas of Democratization in Turkey with Special Reference to “Modernization From Above”

Abstract: The social and political structure of the Ottoman Empire and the basic principles upon which the Turkish modernization was established are to be strictly scrutinized in order to understand the problems concerning the institutionalization of democracy in Turkey. In this article, which covers the period from the establishment of the new state to 1980s, it is argued that the implementation of the “modernization from above” has undermined the consolidation of democratic institutions. That the politics in Turkey has a narrow social base exaggerated the question of institutionalization and widened the controversy between the political/bureaucratic/ military elite and the people. The populist policies which were favored especially by Democrat Party and its heirs could not surmount the issue. On the contrary, reproducing patrimonial relations, it prevented the formation of a civil and political society which might be regarded as a constituting part of democracy.
Keywords: Democracy, political culture, civil society, modernization from above, Turkey

Yukarıdan Modernleşme Bağlamında Türkiye’de Demokratikleşme Çıkmazı

Özet: Türkiye’de demokrasinin kurumsallaşması ile ilgili sorunların anlaşılabilmesi için Osmanlı toplum ve siyasal yapısının dikkate alınması ve Türk modernleşmesinin üzerine kurulduğu temel ilkelerin sıkı şekilde gözden geçirilmesi gerekir. Yeni devletin kuruluşundan 1980’lere kadarki dönemi kapsayan bu makalede Türk modernleşmesinin “yukarıdan aşağıya” doğru uygulanışının demokrasinin kurumsallaşmasını ve sağlam dayanaklar üzerinde yükselmesini engellediği tartışılmıştır. Siyasetin toplumsallaşamamış olması, dolayısıyla dar bir çerçeve içinde kalması bu zaafın derinleşmesine ve siyasal, bürokratik ve askeri elitle halk arasındaki karşıtlığın kronikleşmesine yol açmıştır. Zaman zaman uygulanan popülist politikalar da bu sorunu aşamadığı gibi, patrimonyal ilişkileri yeniden üreterek demokrasinin gelişimi ile sıkı şekilde bağlantılı bulunan sivil ve siyasal bir toplumun oluşumunu engellemiştir.
Anahtar kelimeler: Demokrasi, siyasal kültür, sivil toplum, yukarıdan modernleşme, Türkiye

Seeking the Employment Focused Minimum Income Support for Turkey in the Framework of European Union Applications

Abstract: The economic crises realized along with the globalization process have led to an increase in the problems such as poverty, unemployment, social-exclusion. The heavy socio-economic conditions have also led to a long-established crisis on the social security systems and “minimum income support” has become one of the referenced methods as solution. When looking at the minimum income support practices in EU countries, as they were both, old and comprehensive it has been thought that they could be exemplary to our country. On the other hand, the EU countries have been in difficulties to separate allowance for the social assistance applications and therefore, especially from the beginning of the 2000s, EU countries have given an importance to the activation (the activities leading the social assistance beneficiaries to the employment) policies.
“Minimum income support” applications do not exist in Turkey, however there are “similar” applications. On the other hand, it has been thought that as in the case of EU applications also in Turkey, the social transfers and specifically the “a minimum income” support might be effective in reducing poverty and as similar to EU applications minimum income support should be given with the condition of activation in Turkey.
Keywords: Minimum income support, European Union, employment

Avrupa Birliği Uygulamaları Çerçevesinde Türkiye için İstihdam Odaklı Asgari Gelir Desteği Arayışları

Özet: Küreselleşme süreciyle birlikte yaşanan ekonomik krizler, yoksulluk, işsizlik, sosyal dışlanma gibi sorunların artmasına yol açmıştır. Yaşanan ağır sosyo-ekonomik koşullar sosyal güvenlik sistemlerinin de köklü bir kriz yaşamasına yol açmakta ve çözüm için başvurulan yöntemlerden biri de “asgari gelir desteği” olmaktadır. AB ülkelerindeki asgari gelir desteği uygulamalarına bakıldığında hem eski olması ve hem de geniş kapsamlı olması itibariyle ülkemize örnek teşkil edebileceği düşünülmektedir. Diğer taraftan, AB ülkelerinin sosyal yardım alanına ödenek ayırmakta zorlandığı ve bu sebeple özellikle 2000’li yılların başından itibaren AB ülkelerinde aktivasyon (sosyal yardım faydalanıcılarını istihdama yönelten faaliyetler) konularına önem verildiği görülmektedir.
Türkiye’de “asgari gelir desteği” uygulaması mevcut olmayıp “benzeri” uygulamalardan söz etmek mümkündür. Diğer taraftan AB uygulamalarında olduğu gibi Türkiye’de de sosyal transferlerin ve özelde “asgari bir gelir” takviyesinin yoksulluğu azaltmada etkili olabileceği ve verilecek bir asgari gelir desteğinin AB uygulamalarına benzer şekilde aktivasyon koşullu olması gerektiği düşünülmektedir.
Anahtar kelimeler: Asgari gelir desteği, Avrupa Birliği, istihdam

Notes on Asian Political Cinema

Abstract: Cinema does not stay indifferent to the society and the factors effecting it and does not abstain from the duty for reflecting the life by means of every language and every form like the other branches of art does. Cinema’s process of introducing society by reflecting it to itself and criticizing society varies from region to region and culture to culture. In addition to the fact that cinema led a multidimensional life in different forms and languages after it spread around the world with the cinematography of Lumiere Brothers, it can be said that it still conserves its diversity and richness.
Asian political cinema can be considered as one of the most original cinema in the context of the relationship between social movements and cinema. Asian filmmakers used different forms of the cinema while choosing the social movements and political changes in their own countries as a topic in their movies. Especially, the movies produced by filmmakers from Middle East, which is at the core of attention nowadays, about how filmmakers observe society and how society should konow themselves are being followed curiously all around the world.
In this study, Asian political cinema will be analyzed in the context of leading countries in this field by focusing on the historical developments in those countries. The effect of the Russian cinema on its periphery, the original features of the Iranian cinema and the reasons why it has become prominent, and eventually the relationship between these schools and their counterparts in the western world will be discussed.
Keywords: Political cinema, Asian cinema, socio-political condition

Asya Politik Sineması Üzerine Notlar

Özet: Sinema, diğer sanat dalları gibi, topluma ve onu etkileyen faktörlere kayıtsız kalmamış ve hangi biçim ya da dil vasıtasıyla olursa olsun yaşama ayna olma vazifesini yerine getirmekten geri durmamıştır. Sinemanın toplumu yine kendisine yansıtarak tanıtması ve onu eleştirmesi bölgeden bölgeye ve kültürden kültüre farklılıklar göstermektedir. Sinema, tıpkı Lumiere Kardeşler’in sinematografından hareketle dünyaya yayılıp biçim ve dil değiştirerek yaşamını çok yönlü sürdürdüğü gibi, bugün de çeşitliliğini ve zenginliğini muhafaza etmeye devam etmektedir.
Asya politik sineması günümüzde toplumsal hareketler ve sinema ilişkisi bağlamında en özgün örneklerin ortaya çıktığı alanlardan birini teşkil etmektedir. Asyalı sinemacılar, kendi ülkelerindeki toplumsal hareketlenmeleri veya siyasi değişimleri işlerken sinemanın farklı anlatım biçimlerini kullanmışlardır. Özellikle dünyanın kanayan yarası Ortadoğu’nun sinemacılarının toplumu nasıl gördükleri ve toplumun kendi kendisini nasıl tanıması gerektiği konusunda yaptıkları çalışmalar tüm dünyada ilgiyle takip edilmektedir.
Bu çalışmada, Asya politik sineması önde gelen ülkeler bazında tek tek incelenerek, bölgelerin ve ülkelerin geçmişten günümüze gelişimleri mercek altına alınacaktır. Rus sinemasının çevre bölgesine etkisi, İran sinemasının kendine has özellikleri ve onu öne çıkaran nedenler, son olarak bu ekollerin Batılı örneklerle olan ilişkisi tartışılacaktır.
Anahtar kelimeler: Politik sinema, Asya sineması, sosyo-politik durum

Gaspıralı İsmail: An Advocacy Journalist on the 100th Anniversary of His Death

Abstract: Carrying out his journalistic activities in a world that was transformed by the dynamics of the French Revolution and in a period where the grounds of modern societies were established, Gaspıralı İsmail Beg (Ismail of Gaspıra) struggled for the improvement of material and moral conditions of the society in which he lived. Performing a clear illustration of the advocacy journalism, Gaspıralı İsmail Beg steadfastly defended, by using a constructive and peaceful language and a rational discourse, the spread of the knowledge and the education that serve to the social transformation of the Muslim population living within the Russian geography. In this study, Gaspıralı İsmail Beg’s thoughts are introduced through the review of the related literature, and his journalistic activities are analyzed.
Keywords: Gaspıralı İsmail Beg (İsmail of Gaspra), Advocacy journalism, Tercüman Newspaper

Ölümünün 100. Yılında Bir Dava Gazetecisi: Gaspıralı İsmail

Özet: Bu çalışmada, ölümünün 100. yılında Gaspıralı İsmail’i ve gazetecilik anlayışını yeniden ele alarak değerlendirmek amaçlanmıştır. Fransız ihtilalinin dinamikleriyle dönüşen dünyada, bugünkü modern toplumun temellerinin atıldığı bir dönemde gazetecilik faaliyetlerini yürüten Gaspıralı İsmail Bey, yaşadığı toplumun maddi manevi şartlarının iyileştirilmesi için mücadele etmiştir. Dava gazeteciliğinin önemli bir örneğini veren Gaspıralı İsmail Bey, ömrü boyunca yapıcı bir barış dili ve akılcı bir söylemle Rus coğrafyasında yaşayan Müslümanlar’ın toplumsal dönüşümlerinin sağlanmasına yönelik bilginin ve eğitimin yaygınlaştırılmasını sebatla savunmuştur. Bu çalışmada, literatür taraması yöntemiyle Gaspıralı İsmail Bey’in fikirleri incelendi ve bu fikirler çerçevesinde yürüttüğü gazetecilik eylemleri analiz edildi.
Anahtar kelimeler: Gaspıralı İsmail Bey, Dava Gazeteciliği, Tercüman Gazetesi

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi

Başlangıç

İnsanlık ailesinin bütün üyelerinin doğal yapısındaki onuru ile eşit ve devredilemez haklarını tanımanın dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğunu,
İnsan haklarını göz ardı etmenin ve hor görmenin, insanlığın vicdanında infial uyandıran barbarca eylemlere yol açtığını ve insanların korku ve yoksunluktan kurtulması, konuşma ve inanma özgürlüğüne sahip olacağı bir dünyanın ortaya çıkmasının sıradan insanların en yüksek özlemi olarak ilan edilmiş bulunduğunu, insanın zorbalık ve baskıya karşı son çare olarak başkaldırmak zorunda kalmaması için, insan haklarının hukukun egemenliğiyle korunmasının önemli olduğunu,

Uluslararasında dostça ilişkiler geliştirmenin önemli olduğunu,

Birleşmiş Milletler halklarının, Birleşmiş Milletler Kuruluş Belgesinde, temel insan haklarına, kişinin onuruna ve değerine, erkekler ile kadınların hak eşitliğine olan inançlarını teyit ettiklerini ve daha geniş özgürlük içinde toplumsal gelişme ve daha iyi bir yaşam düzeyini sağlamaya kararlı olduklarını,

Üye Devletlerin, Birleşmiş Milletlerle işbirliği içinde, insan haklarının ve temel özgürlüklerin evrensel olarak saygı görmesi ve gözetilmesini sağlamayı taahhüt ettiklerini,

Bu hak ve özgürlüklerde ortak bir anlayışa sahip olmanın, bu taahhüdün tam olarak gerçekleşmesi için büyük önem taşıdığını göz önüne alarak,

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu;

İnsanlık topluluğunun bütün bireyleriyle kuruluşlarının bu Bildirgeyi her zaman göz önünde tutarak eğitim ve öğretim yoluyla bu hak ve özgürlüklere saygıyı geliştirmeye, giderek artan ulusal ve uluslararası önlemlerle gerek üye devletlerin halkları ve gerekse bu devletlerin yönetimi altındaki ülkeler halkları arasında bu hakların dünyaca etkin olarak tanınmasını ve uygulanmasını sağlamaya çaba göstermeleri amacıyla tüm halklar ve uluslar için ortak ideal ölçüleri belirleyen bu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini ilan eder.

The Universal Declaration of Human Rights

Preamble
Whereas recognition of the inherent dignity and of the equal and inalienable rights of all members of the human family is the foundation of freedom, justice and peace in the world,
Whereas disregard and contempt for human rights have resulted in barbarous acts which have outraged the conscience of mankind, and the advent of a world in which human beings shall enjoy freedom of speech and belief and freedom from fear and want has been proclaimed as the highest aspiration of the common people,
Whereas it is essential, if man is not to be compelled to have recourse, as a last resort, to rebellion against tyranny and oppression, that human rights should be protected by the rule of law,
Whereas it is essential to promote the development of friendly relations between nations,
Whereas the peoples of the United Nations have in the Charter reaffirmed their faith in fundamental human rights, in the dignity and worth of the human person and in the equal rights of men and women and have determined to promote social progress and better standards of life in larger freedom,
Whereas Member States have pledged themselves to achieve, in co-operation with the United Nations, the promotion of universal respect for and observance of human rights and fundamental freedoms,
Whereas a common understanding of these rights and freedoms is of the greatest importance for the full realization of this pledge,
Now, Therefore THE GENERAL ASSEMBLY proclaims THIS UNIVERSAL DECLARATION OF HUMAN RIGHTS as a common standard of achievement for all peoples and all nations, to the end that every individual and every organ of society, keeping this Declaration constantly in mind, shall strive by teaching and education to promote respect for these rights and freedoms and by progressive measures, national and international, to secure their universal and effective recognition and observance, both among the peoples of Member States themselves and among the peoples of territories under their jurisdiction.

A Critical Review of ‘Finance’ as a Discipline of Economics from the Perspective of Philosophy of Science

Abstract: It can be asserted that finance, which is essentially a technical area, as a scientific discipline survives through the methodological support of economics and natural sciences. Despite its denial of being a human creation, as a sub-branch of social sciences the roots and boundaries of finance in economics are obvious: While the discipline of economics concerns with such a vast area of production, sharing and consumption of goods and services, finance focuses on valuation and the market, which are besides mechanism and research subject of economics. This paper aims to critically review the position of finance which has foundations formed by discipline of economics in terms of the concepts and debates in social sciences. The paper, with reference to related debates in the philosophy of science, first contemplates on both social sciences which include finance, and economics which finance intreacts with, and then reviews the scope and problems of finance as a social science; and finally considers alternatives and different approaches that may help finance to create a foresight on its future.
Keywords: Philosophy of science, Philosophy of social science, Economics, Finance

İktisadî Bir Bilim Dalı Olarak ‘Finans’ın Bilim Felsefesi Perspektifinden Eleştirisi

Özet: Finansın esas olarak teknik bir alan olduğu, bilim olarak ‘finans’ın ise, daha çok iktisat ve doğa bilimlerinin yöntemsel desteği ile var olduğu söylenebilir. İnsan yaratısı olduğunu inkâr eder yapısına rağmen, sosyal bilimlerin bir alt dalı ve uzantısı olarak ‘finans’ın iktisat içindeki kökleri ve sınırları belirlidir: Malların üretimi, paylaşımı ve tüketimi gibi geniş süreci inceleyen ‘iktisat’ın bir aracı ve inceleme alanı olan para ve piyasaya odaklanır. Bu çalışma temellerini iktisat biliminden alan ‘finans’ın sosyal bilimlerdeki kavram ve tartışmalar bağlamında eleştirel bir değerlendirmesini yapmayı amaçlamaktadır. Çalışmada, bilim felsefesindeki ilgili tartışmalara referansla, önce ‘finans’ın içinde yer aldığı sosyal bilim ve etkileşimde olduğu iktisat bilimi üzerinde durulmuş, daha sonra finans’ın bilimsel açıdan konumu ve sorunları değerlendirilmiştir. Son olarak da ‘finans’ın kendi geleceğine dair bir öngörü elde etmesine yönelik olarak farklı yaklaşım ve önerilere yer verilmiştir.
Anahtar kelimeler: Bilim felsefesi, Sosyal bilim felsefesi, İktisat, Finans